Pınar Selek
Uygarlığımız Hala Sevgiyi Yokedemedi
22.7.2011

'Uygarlığımız hâlâ sevgiyi yok edemedi'

Pınar Selek, GAZETE HABERTÜRK'ten Ümran Avcı'ya konuştu...

22 Temmuz 2011 Cuma, 10:29:18
'Uygarlığımız hâlâ sevgiyi yok edemedi'

GAZETE HABERTÜRK / ÜMRAN AVCI

Sosyolog Pınar Selek, faili olduğunu televizyondan öğrendiği 1998’deki Mısır Çarşısı patlamasının ardından 2.5 yıl cezaevinde yattı. Müebbetle yargılandığı davada iki kez beraat etti. Yargıtay’ın son kararıyla yeniden yargılanacak olan Pınar Selek bu kez romanıyla çıktı okurun karşısına.

12 Eylül sonrası acıları, özlemleri, sevgiyi anlatan umut dolu bir hikaye “Yolgeçen Hanı”. İyi insanların çoğunlukta olup kötülerin azınlıkta kaldığı, bu azınlığın da iyiler tarafından dize getirildiği bir masal. Pınar Selek, “Yolgeçen Hanı”nı, edebiyatı, özlemlerini ve umutlarını anlattı.

Roman yazma fikri ve “Yolgeçen Hanı”nın hikâyesi nasıl çıktı ortaya? Nasıl ve nerelerde yazıldı?

Yolgeçen Hanı”, gerçekten yollarda ve hanlarda yazıldı. Çeşitli yoklukların, paylaşımların, kesişmelerin arasında... Aslında yıllardır zihnimde oluşmaktaydı. Bazen küçük notlar alırdım ama o kadar. Derken iki sene önce Almanya’ya geldiğimde, içimde patlayan sınırsız acıyla rahmime düştü “Yolgeçen Hanı”. Tutkuyla, acıyla, heyecanla ve garip bir mutlulukla yazdım. Yazdıkça tutuldum, yazdıkça güçlendim, kendimi sağalttım.

Romanın ana karakterlerinin tamamı iyi insanlar. Yan karakterde olan azınlıktaki kötüler ise iyiler tarafından dize getiriliyor. Bunun böyle olması tesadüf mü, senin ütopyan mı?

Tesadüf değil tabii. Ama bir ütopyadan çok benim hayat deneyimim bu. Evet, hayat türlü acılarla ve kötülüklerle dolu. İnsan uygarlığı, başlangıcından beri, doğaya, birbirine, çevresindeki tüm varlıklara karşı bu kadar sistematik bir kötülük örgütlerken, ben neden böyle naif bir dünya yaratıyorum? Çünkü iki dünyanın da iç içe olduğunu biliyorum. Çocukluğumdan beri, hep iyi insanlarla çevrili oldum. Varlıklarından heyecan duyduğum dünya güzeli insanlar. Tabii iyilik, çok göreceli bir kavram. Ben bunu, başkasını sevme kapasitesi olarak algılıyorum. Uygarlığımız, hâlâ sevgiyi yok edemedi. Beni de sevgi ayakta tuttu. Sevgiye inanarak direndim... Yani sadece bir ütopya olarak olmasını istediğim değil, hayatımda gördüğüm, inandığım bir gerçek.

'BENİ SEVGİ AYAKTA TUTTU'

Ve kitapta gerçekte senin her zaman ilgilendiğin sokak çocukları ve hayat kadınlarının hikâyesini de okuyoruz. Bir şekilde yine onlara, onların sorunlarına dokunma ihtiyacı mı?

Hayır, özel olarak romanın onları da içermesini kurgulamadım ama onların varlıklarını da unutmadım. Hayatın karanlık sokaklarındaki gerçekler, spot ışıkları arasında görünmez oluyor. Edebiyatın bize sağladığı şey, görünmez olanı, kesişip de değmediğimiz, duymadığımız varlıkların sesini açığa çıkarmak değil mi? Bazen öyle tesadüfler olur ki hayatı başkalarının deneyimleri üzerinden seyretme olanağına kavuşuruz. Birbirimizi dinlediğimizde, birbirimizin penceresinden aşağı eğilip baktığımızda hayatın başka çehrelerini de keşfedebiliriz. “Yolgeçen Hanı”nda pek çok kesişme oluyor. Bu kesişmelerin içinde neden seks işçileri yada sokak insanları olmasın? Benim oldu. “Yolgeçen Hanı”nda karşılaştığınız herkes, benim bir şekilde değdiğim insanlardan izler taşıyor. Dokunmadığım, hissetmediğim, içine girmediğim hayatlara dair tek kelime yazmadım.

Siyasi nedenlerle ülkesini terk etmek zorunda kalan Elif’in ağzından sürgünün insanda bıraktığı ruh çözümlemesini okuyoruz. Elif kendi “patikasında” kalıp, o patikayı kazmakta kararlı. Uzakta olmak sende bu hissi mi uyandırıyor. Sende mi kendi patikandasın?

Elif, 80 sonrası kuşağın çelişkileriyle boğuşarak çiziyor patikasını. Romandaki pek çok insan gibi Elif de kendi yolunu arıyor. Adalet ve yaşam arayışıyla, önüne ilk çıkarılan yollara dalıyor. Daha sonra, arayışını terk etmediği için, bu yolların içinde kaybolmayıp kendi patikasını kazıyor. “Yolgeçen Hanı”, çeşitli insanların, kendilerine çizilen yollarla hesaplaşıp farklı patikalarını çizdikleri çeşitli hikâyelerle dolu. Toplumsal hayat pek çoğunu esir alıyor. Arayışların yöntemini, gelecek kurgularını esir alıyor. Bu nedenle, ilk başta, sınırlardan, zorunluluklardan kaçıp bilinmeze atılıyor çoğu. Ya da önlerine çıkan ilk isyan ve başkaldırı seçeneğine. Sonra, kendi yollarını yaratanlar çıkıyor. Dümeni eline alanlar, rüzgârı okumayı öğrenenler... Ben de böyle yapmaya çalışıyorum. Denizin ortasında elimde dümen, yolumu bulmaya çalışıyorum.

'YOLUMU BULMAYA ÇALIŞIYORUM'

Zaman zaman roman kahramanlarının ağzından şiirler okuyoruz. Şiir de yazıyor musun?

Ben yazmaya şiirle başladım. Babam cezaevinde yatarken çok küçüktüm. Ona yazıp gönderdiğim şiirleri hâlâ saklıyor. Ama üniversite yıllarından sonra, nedense sustu içimdeki şair. “Yolgeçen Hanı”nda bunca insanla buluştuğumda, birdenbire uyandı ve herkese şiirler okumaya başladı.

Sadece bir kurmaca hikâye okumuyoruz romanda. “Yolgeçen Hanı”nda 12 Eylül, işkence, 6-7 Eylül olayları, varlık vergisi, azınlıklar ve Kürt sorunu da var. Bir yüzleşme romanı da diyebilir miyiz buna?

Öyle tanımlanabilir mi, bilmiyorum ama geçmiş bugüne yansıyor tabii. Farkında olalım ya da olmayalım, toplumsal gerçekler, gündelik hayatımıza her yerinden sızıyor. Kalabalık içinden bir insanın hayatına kulak verirsek, onda bir toplumu, ortak yaşanan tarihi çözümleyebiliriz. Çünkü yaşanan toplumsal olaylar, hesaplaşılmamış acılar yok olmuyor, birbiriyle buluşuyor ve çok içerden eklemleniyor. Bizler de toplumsal konumlarımıza göre, bu eklemli gerçeklikten etkileniyoruz. Edebiyat, bu suskun gerçekliği gösterme gücüne sahip bence.

'HEM KENDİMİ HEM BAŞKALARINI MUTLU EDİYORUM'

Roman kahramanı Sema masal anlatmayı çok seviyor hem de sonu güzel biten masalları. Pınar’ın masalları da mutlu bitiyor mu?

Evet. Yayınlanan üç masal kitabım da umutlu masallarla dolu. “Yolgeçen Hanı” da öyle oldu. Şimdi, bunca acı içinde böylesi bir iyimserlik hiç de gerçekçi değil, diyeceksiniz. Ama düşünün. Türkiye tarihi, tüm acılarına rağmen, geleceğe umutlu bakmak için çok fazla deneyime sahip değil mi? Bugünkü tartışma düzeyimiz, sorgulamalarımız, yarattığımız yaşam deneyimleri her şeyin bitmediğini anlatmıyor mu? Gramsci’nin bir sözü var çok severim: “Aklımın karamsarlığı, irademin iyimserliği.” İşte ben de, aklımı karamsar kılan gerçekliğe karşı sözümle eylemimle iyimserliği büyütmeye çalışıyorum. Böylece hem kendimi hem başkalarını mutlu ediyorum.


http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/650700-uygarligimiz-hala-sevgiyi-yok-edemedi

Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process