Pınar Selek
Pınar Selek ve bir özgürlük projesi olarak Amargi
5.3.2012

 

Bu yazıda arkadaşım Pınar Selek’ten ve onunla birlikte içinde yer aldığım, diğer birçok kadın gibi benim de hayatımı değiştiren Amargi’den bahsetmek istiyorum. Baştan başlayalım: Pınar, daha lise yıllarında “öteki”lerin hayatına girdi, onları sadece araştıracağı nesneler olarak görmedi, bir süre sokak çocuklarıyla birlikte yaşadı, onlarla arkadaş oldu. Sokak çocukları ve travestilerle birlikte sanatsal üretim yaptıkları Sokak Sanatçıları Atölyesi’ni kurdular. Pınar, o atölyede ezilenlerin birbirlerine karşı ne kadar önyargılı olduklarını fark etti. Bu durumun nasıl aşılacağı üzerinde düşünürken feminizmin olanaklarını keşfetti. Amargi Feminist Teori ve Politika Dergisi için yazdığı ve Bianet web sitesinde de yayınlanan “Benim Feminizmim: Akrobatik Feminizm!makalesinde Pınar şöyle diyor: “Kişisel tarihimde, özgürlük düşleri kurarken ve tüm hayatı anlamaya çalışırken, feminist oldum. Kendi dışımdaki varlıklarla ilişkimi sorgularken. Bu sorgulamada cinsiyetçiliğin ne olduğunu ve nasıl işlediğini görmeye başladım. İlk anladığım şey, feminizmin kadın hakları savunuculuğu değil, bir özgürlük felsefesi ve politikası olduğuydu. "Özel olan politiktir" sözü gerçekten hayatımı değiştirdi. Bu sözle sadece geleneksel politikayı sorgulayıp gündemini genişletmiyorsun, aynı zamanda bir zihniyet sorgulamasına girişiyorsun ve felsefeyi, tarihi, bilimi, hukuku, araştırma yöntemlerini, bellek oluşturma biçimlerini, sanatı, imgeleri, yeniden düşünüyorsun. Bu keşif, üniversiteli yıllarımda beni alt üst etti. Önce kendime, ilişkilerime, aşklarıma, sonra savaşa, devlete, toplumsal iktidar mekanizmalarına, politikaya feminist bir pencereden bakarak bir duruş oluşturmaya çalıştım.”[1]

 TİP geleneğinden gelen ailesinden ve sokaktaki insanlardan öğrendikleriyle genç yaşta farkına vardığı, uzun süredir toplumun en yakıcı sorunu olan Kürt sorununda barışın nasıl mümkün olabileceği üzerine kurduğu doktora tezine başladığında, gelecekte bunun başına açacağı dertleri öngöremezdi. Yani, şu an itibariyle 12 yılını, yargının kendisini bu işlere karışmaması adına tehdidi olan bir davanın baskısı altında geçireceğini bilemezdi. Bir anti-militarist ve barış aktivisti olan Pınar, bu dava ile insanları bomba koydurarak öldürmekle suçlanıyordu. Çeşitli üniversitelerce defalarca gaz sıkışması olduğu kanıtlanan patlama,  Pınar’ın hayatının çok uzun bir bölümünü etkileyecekti. 2000 yılının Aralık ayında, idam istemiyle yargılandığı davadan tahliye edildikten sonra, böyle bir süreci yaşayan çok kişi gibi artık içine kapanır, etliye sütlüye karışmaz, sanılırken Pınar, arkadaşlarıyla Amargi Kadın Akademisi’ni kurdu. Çünkü Pınar için hayat, ancak özgürlük için mücadele ederken anlam kazanıyordu. Amargi’de tipik bir feminist örgüt anlayışı yoktu. Amargi’nin iki ana sloganı vardı: Yaşamak en önemli akademik faaliyettirve “Farklılıklarımızla bir aradayız”. Ayrıca anti-militarizm, şiddet karşıtlığı ve barış için emek harcamak da Amargi’nin benimsediği feminizmin özelliklerindendi. Burada yer alan feminist, anti-militarist kadınlar, geçici bir ateşkes sürecindeki Kürt sorununda kalıcı bir barışın yakalanması için çaba gösterdiler. Dönemin baskılarına karşın, Kürt ve Türk kadınlar birlikte cesur eylem ve açıklamalar yaptı. Ama ne yazık ki silahlı güçler yeniden silahlar üzerinden konuşmaya devam etti.

Amargi içinde farklı kadınların kendilerini ifade edebilmesi, farklı ezilen kimliklere sahip kadınların toplumda olduğu gibi dışlanmamaları için kuramsal ve pratik ortam kurulmaya çalışıldı. Kıbrıslı kadınların yakından tanıdığı Cockburn ve İsrailli anti-militarist feminist Yuval-Davis’in kuramını yazdığı ve Cockburn’ün Kıbrıs, Filistin, Yugoslavya gibi toplumlarda uygulamaya çalıştığı “Çaprazlama siyaset” ( transversal politics ) Amargi’nin politikasını en iyi tanımlayan kavram. İlk olarak İtalyan otonomların geliştirmeye başladığı bu siyaset biçiminin üç temel prensibi var: 

- Dünyanın her bireyin konumundan farklı görüldüğü ve bütünsel bir bilginin, diyalog içindeki konumlanmış ve kısmi bilgilerin birleşiminden ortaya çıkacağına inanç.

- Farklılıkları tanıyarak karşıdakine saygı.

- Paylaşılan kimlikler üzerinden değil ortak değerler üzerinden eyleme geçmek.

Amargi öncesinde Türkiye’de farklılıkları bu kadar önemseyip, olumlu gören bir feminist anlayış hayata geçmemişti. Kürt kadınlar, transseksüeller, lezbiyenler, genç akademisyenler bir arada feminizmi öğrendi, üretti ve birbirlerini dönüştürebildi. Biz yine Pınar’a kulak verelim: “Cinsiyetçiliği, cinsiyetçi sömürü ve baskıyı sona erdirmek için mücadeleye giriştiğinizde karşınıza devasa iktidar yapıları çıkıyor. Devletle, kapitalizmle, doğa üzerindeki tahakküm zihniyetiyle, milliyetçilikle, militarizmle, heteroseksizmle de boğuşmaya başlıyorsunuz. Bu iktidar ilişkilerinin cinsiyetçiliği ürettiğini ve bu üretime dayandıklarını, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin sınıflar, ırklar, kültürler arasında, toplumsal ve siyasal kurumlar tarafından inşa edildiğini görüyorsunuz. Tüm iktidar ilişkilerine sızmış olan cinsiyetçiliğe karşı mücadele ederken, kadınların yaşamlarının, sadece toplumsal cinsiyetlendirme yoluyla değil, aynı anda farklı hiyerarşiler içindeki konumları doğrultusunda belirlendiğini gördüğünüzde, tüm kadınlar için bir kurtuluş perspektifi ya da kadınların tüm baskı türlerinden kurtuluş perspektifi geliştirme arayışına giriyorsunuz. Böylece feminizm, kadınların erkeklerle eşit olmasıyla sınırlanan bir politikanın ötesine hakikaten geçiyor.”

Yani bu politika, yaratılmış kategoriler üzerinden bir kimlik inşa etme mücadelesi değildir. Aksu Bora'nın Amargi sayfalarında ortaya koyduğu gibi, çünkü feminizm kadınları politik bir varoluşa davet eder: "Aslında feminizm bu imkâna sahiptir, çünkü cinsiyet ilişkilerini politik ilişkiler olarak tarif ve bu ilişkilerin özneleri olan kadınları, bu halleriyle politik özneler olmaya davet eder. Bunu yaparak bir kimlik politikasına dönüşmekten uzak durabilir, çünkü cinsiyet rejimi içinde konumlanmış birer politik özne olarak tanımlayarak, kadınları toplumsal/siyasal kimlikler içinde dondurmak yerine aralarındaki farklılıkların nasıl kurulduğunu ve bu farklılıkların üretilmesinin esas mekanizmasını, yani erkek egemenliğini analiz edebilir."[2]

Pınar’a göre, böyle bir feminizmin tek hedefi, kadınların politik varoluşu olmadığı için, tüm hayatı olduğu gibi, erkekliği de analiz ediyor ve öylece, kadınların deneyimlerinden yola çıkarak, sadece kadınlar için değil, tüm varlıklar için hayati önem taşıyan analizler ve yöntem önerileri, feminizmle birlikte gelişiyor.

Ben, özgürlüğün bütünlüklü bir proje olduğuna ve ancak tüm varlıkların katılımıyla gerçekleşeceğine inanıyorum. Bir arada bulunduğum kadınlarla ırk, sınıf, etnik köken, cinsel yönelim, din ve diğer özellikler açısından farklı konumlardayız. Onlarla birlikte özgür olabilmek için, tüm ayrımcılıkları ve iktidar ilişkilerini reddeden, herkes için adalet isteyen, her insanın hayatının bir değeri olduğunu savunan bir politikayı savunuyorum. Sadece devletten, erkeklerden, sermayeden değil, tüm tahakküm yapılarından ve şiddetten bağımsız bir feminist politikanın, kadınlar için toplumsal alanda eşitlik sağlamanın ötesinde, süre giden cinsiyetçi söylemi, mevcut hiyerarşik düzenlemeleri, iktidar yapılarını ve kendi hayatlarımızı-anlayışlarımızı-alışkanlıklarımızı da dönüştürebileceğini düşünüyorum. Bir feminist olarak, kimsenin kimseye hükmetmediği, ilişkilerimizi şekillendiren yaşam felsefesinin müştereklik esası üzerine inşa edildiği bir dünya için, barış ve olanaklar dünyası için mücadele ediyorum.”[3]

 

 



[1] Selek, Pınar, Benim Feminizmim: Akrobatik Feminizm! , Amargi, Sayı 16

[2] Bora Aksu, Çirkin Bir Nefret İdeolojisi Olarak Feminizm, Amargi, Sayı: 10

[3] Selek, Pınar, Benim Feminizmim: Akrobatik Feminizm! , Amargi, Sayı 16

 

http://www.yeniduzen.com/detay.asp?a=41049

Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process