Pınar Selek
Acıdan umuda görme bahçesi
19.7.2012

Acıdan umuda görme bahçesi

Acıdan umuda görme bahçesi

ATEŞİN DÜŞTÜĞÜ HER YERDEN KENDİNİ SORUMLU HİSSEDEN YILDIZ RAMAZANOĞLU KALEMİNİ VE YÜREĞİNİ DE ŞAHİT TUTUYOR BU SORUMLULUĞUNA. GÖRME BAHÇESİ DE BU ŞAHİTLİĞİN KÜÇÜK BİR ÖZETİ…

ZEYNEP DELAV

Yıldız Ramazanoğlu’nu kadın ve kadına dair konuşurken, göremediklerimize, öğrenilmiş çaresizliklerimize, içinde bulunduğumuz atalete karşı uyarıp öncülük ederken görürüz hep. Angelika, Bağdat Fragmanı, Derin Siyah, Feminizm ve Ezilmenin Çelişkileri, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Kadının Tarihi Dönüşümü yayınlanmış kitaplarından bazıları…

İkna Odası ile genç kızların o akıl almaz acılarını, ötekileştirmenin en kuytuya düşen hallerini anlatır.

Zilha ile öyküler eliyle acıya dokunur…

Adeta insanlığın tarihini ve talihsizliğini yazmaya çalışır her defasında. Devasa büyüklükteki resme ilk önce küçük bir karesinden bakmaya başlar, sonra gittikçe o kareler büyür ve resim tamamlanır, belki de göstermek ve üstüne konuşmak istediği resmin en küçük halinden başlamasa, o koca resmin içindeki en derin detayları es geçip göremeyeceğiz. Oysa bir yandan resmin içindeyken bir anlığına o resmin dışına çıkıp bakmak ve baktırmak hiç de kolay değil. İşte Yıldız Ramazanoğlu bu zoru her defasında en güzel haliyle; bu ülkenin entelektüeli, ablası, kız kardeşi, annesi olarak başarıyor…

Görme Bahçesi” ni okumaya başladığım an söylediği Kürtçe şarkı yüzünden vatan haini ilan edilen, bu yafta üzerine, geceleri gizli gizli dinlenip, gündüzleri küfürler yağdırılan ve bu talihsiz anlayış üzerine topraklarına hasret olarak bu dünyadan göçen Ahmet Kaya türküsü çağıldadı kulağımda;

“Lele kurban gülü verin/Dönmesem de gül verin

Mayın tarlasına düştüm/Kan kırmızı gül verin” diye sanki Ramazanoğlu mayın tarlasına canhıraş bir halde düşenlerin önce ruhlarının, sonra özgürlüklerinin istilasını gözler önüne serer. “İyimser Bir Gül” oluşuyla “Başım Belada” söyleminin hayatından hiç eksik olmadığı Ahmet Kaya ile olan bölümü okuyunca başta içimden geçen türkü için tebessüm ettim.

AYIRT ETMEKSİZİN HER MAZLUMUN YANINDA

Ateşin düştüğü her yerden sorumlu hissediyor kendini Yıldız Ramazanoğlu’nu. Kalemini ve yüreğini de şahit tutuyor bu sorumluluğuna.

Çeçenistan mitinginde İBDA-C üyesi olmakla suçlanan Yakup Köse’nin onsekiz yıl altı ay hapse mahkum edildiğinde verilen haksız karar karşısında incinmişliğini “Hakim bey, dışarıda benim için gelmiş olan Türkan Şoray ablam, Yılmaz Erdoğan ağabeyim yok ama yine de tahliyemi istiyorum” cümlesiyle ifade edip tahliyesini isteyen çocuk yüzünü görür gibi oluruz.  Arkasında Manisalı Çocukların mahkemelerine destek veren sanatçılar gibi bir kamuoyu desteği olmayışına sitemlidir. Kenarlarından yırtılmaya yüz tutmuş bir fotoğraf karesi gibi ağlamaklı bakar satır aralarından.

Ve oniki yıl boyunca ülkesini terk etmeden, azimle ve sonuna kadar kendini Mısır Çarşısı bombacısı olmadığını savunan Pınar Selek.

Pınar Selek, “Barışamadık” isimli kitabıyla topluma empati yaparak, iyi niyetle her şeyin yol alacağını söyler, travestileri ve sokak çocuklarına elini uzatıp, onları hayata döndürür. Bütün ‘öteki’lerle arasındaki mesafeyi ortadan kaldırdığı için ‘mahkum’ edilir Pınar Selek. “Değil mi ki sen yüce Allah’ın özenle yarattığı ama gafiller tarafından aşağılanan, çöp sayılan kullarına elini uzattın; bu asla karşılıksız kalmaz” diyen Yıldız Ramazanoğlu, Pınar Selek için ettiği bu dua ve temennisi ile gönül telimizi titretiyor.

Ramazanoğlu giderek resmi genişletir ve Kürt meselesine gelir, bazen sözün bittiği yerdir burası. Bu ırkçılığın anadilde eğitime, sinemaya, edebiyata, siyasete yansı(yama)masının sonuçlarını, Cumartesi Annelerinin hiç bitmeyen evlat, kardeş, eş özlemlerin dili oluyor “Görme Bahçesi”. Hrant Dink’ ten,”NATO” nun aslında öldüren yüzünün görünmemesinden, Uludere’ de öldürülen gençlere, 11 Eylül’ de ölenlerin her yıl tek tek isimleriyle anılırken, Orta Doğu’da yaşarken dahi değersizleştirilen ölülerin kemik sızılarından … bazen bir gazetenin en fena manşeti gibi, bazen sadece sessizce okunması gereken bir Fatiha gibi kendimize getiriyor bizi.

Peki bu kadar kötü ve katlanması güç şeyler olurken Türkiye’ de ve Dünya’ da, hiç güzellik yok mu Yıldız Ramazanoğlu’ nun “Görme Bahçesi” nde, bahçe hep dokunanın canını yakan dikenlerle mi dolu? Elbette ki hayır.

“Bütün dünyada karşılığı olan, kalbimizi geniş tutacak bir vicdana ihtiyacımız var” diyor Ramazanoğlu o vicdanın bu ülkede ki en önemli seslerinden;

“Mazlum-Der” den/” Küresel Barış Ve Adalet Komisyonu”ndan/”Genç Siviller” den/”Yüzleşme Derneği”nden/”Birbirimize Sahip Çıkıyoruz” diyen kadınlardan/”Darbelere Karşı Yetmiş Adam Koalisyonu”ndan /”Terörle Mücadele Kanunu Mağduru Çocuklar İçin Adalet Çağırıcıları grubundan ve yaptıkları güzelliklerden bahsediyor.

Görme Bahçesi” nde bizi acı bir seyre çıkaran “Ses Versem Duyar Mısın?” diye soracaksanız bu ülkede buna ilk ses verecek olanlardan biridir Yıldız Ramazanoğlu.

Yıldız Ramazanoğlu’nun yüreğindeki insan sevgisinin, vicdanının o bağıran sesinin hiç susmamasını diler, bereketli kalemine kuvvet dilerim, biz görmeye talibiz yeter ki kendisi hep yazsın.

KİTAPTAN:

Yazıyı Paris’te kendisiyle son röportajlardan birini yapan gazeteciye söyledikleriyle bitirmek istiyorum. “Bak gözüm, ülkemin insanlarına selam götür ve söyle onlara: Bir kere de benim için baksınlar pencereden gökyüzüne; ama ne olur, unutma da söyle, bir kerecik de olsa benim gözlerimle baksınlar, tıpkı Mecnun’ un Leyla’ ya bakışı gibi…” (Ahmet Kaya)

http://www.stargazete.com/kitap/acidan-umuda-gorme-bahcesi/haber-636751

Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process