Pınar Selek
Neoliberal ve Askeri-Bürokratik Erkek İktidarlarının Uzlaşı Noktası: Pınar Selek Davası!
22.2.2010

 
Doğuş Derya
[email protected]
 
“Bir oyun oynuyorlar. Oyun oynamadıkları üzerine bir oyun oynuyorlar. Şayet onlara, onlar olduğunu gösterirsem, kuralları yıkacağım ve beni cezalandıracaklar. Onların oyununu oynamalıyım, oyunu gördüğümü görmeksizin.”
Pınar Selek (Maskeler, Süvariler, Gacılar)


 

Pınar Selek, yukarıdaki cümleleri R. D. Laing’in “Yaşamın Politikası” adlı kitabından alıntıladığı zaman, büyük adamların, büyük cümlelerle kurdukları “Oyunları” bozmanın, yani bir “Oyunbozan” olmanın bedellerinin kendisine bu kadar ağır ödetileceğini tahmin ediyor muydu bilmiyorum. Bildiğim tek şey, Pınar’ın, bedeli ne olursa olsun, verdiği özgürlük, adalet ve demokrasi mücadelesinden hiçbir hâl ve şartta vazgeçmediği ve vazgeçmeyeceğidir. “Derin iktidarların” gözünün içine bakarak, herkesin yüzüne nasıl bir oyun oynadıklarını çekinmeden söyleyerek çizdi yolunu Pınar. İyi eğitimi, güçlü zekası ve kalemi ile pekala da kurulan iktidar sahnesi içerisinde başrollerden birini kapacak kadar avantaj sahibiydi. Velakin, kendisini iktidar oyununun parçası yapabilecek tüm bu enstrümanları reddederek aradı özgürlüğü. Oyun kurucuların görünmez kılmaya çalıştığı acılara doğrudan dokunarak, kıyıya itilmişlerin, kırgınların, yalnızların ve ezilenlerin sesine sesini, yaşamına yaşamını katarak. Bedenlerimize yazılan iktidarları ifşa eden bir feminist, bugünün tarihinin demokratikleşmesi için çabalayan bir sosyal bilimci, egemenlerin kırıp döktüğü hayatları özgürlük yolunda birleştirmeye çalışan bir barış aktivisti olarak iflâh olmaz bir Oyunbozandı kendisi. Kravatlı ve kravatsız, üniformalı ve üniformasız, bıyıklı ve bıyıksız iktidarların oyunlarını bozuyordu ve “cezalandırılmalıydı”. Amargi’deki arkadaşlarımızın deyişi ile “bir cadı avı” tertip edildi hemen. Kendini her şeyi yapmaya muktedir gören eril iktidar saflarını sıklaştırdı ve Pınar’ın kimliğine karşı yürütülen bir iftira ve yok etme kampanyası ile, Türkiye’de özgürlük mücadelesi veren, sorgulayıcı ve ezber bozucu tüm kadınlara ve entelektüellere gösterdi sopasını.

Türkiye’yi tanımayan bir yabancı için, Pınar’ın şahsına yöneltilen bu bitimsiz karalama kampanyası ve psikolojik savaş, olsa olsa absürd bir filmin can sıkıcı bir sahnesi olarak algılanır herhalde. Gencecik bir araştırmacıyı ömür boyu hapse tıkmak ve susturmak için “baba devletin” tüm kurumları ile bir iftira üretme makinesine dönüştüğü absürd bir film. Gelin görün ki, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Pınar’ın müebbet hapsini istemesi değme bir absürd film senaryosu değil, koskocaman bir gerçek.

Daha önce yine Gaile dergisinde yazmıştım fakat hatırlamayanlar için bir kez daha yazayım: Pınar Selek, bundan 12 yıl önce, henüz bir üniversite öğrencisiyken, yürüttüğü bir akademik araştırma ile “baba devleti” rahatsız etmiş, bu rahatsızlık sonucunda, 9 Haziran 1998 tarihinde Mısır Çarşısı’nda yaşanan bir patlamanın faili olarak suçlanmış, bu suçlamanın asılsız olduğu ispat edilinceye dek 2.5 yıl hapse tıkılmış, suçsuzluğu 2 kere kanıtlanıp beraat ettikten sonra bile, egemenlerin pençelerinden kurtulamamıştır. 2009’un Mart ayında, daha önceleri Hrant Dink’i de hedef gösteren Yargıtay 9. Ceza İdaresi, Pınar Selek ile ilgili yerel mahkemenin verdiği beraat kararını bozup onun müebbet hapse mahkum edilmesi için kolları sıvamış, bu esnada Mısır Çarşısı’ndaki patlamanın bombadan değil, tüp gazdan kaynaklandığını belirten onca bilirkişi raporunu (Kriminal Laboratuar Kurulu raporu, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi raporları, Adli Tıp raporu ve Analitik Kimya Dalı Başkanı raporu) yok sayarak, konu ile ilgili yetki ve uzmanlık sahibi olmayan Jandarma Komutanlığı’ndan görüş alarak beraat kararını bozmuştur.

         Bir yabancıya absürd bir film senaryosu gibi gelebilecek bu planlı yok etme operasyonu, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik bir hukuk devleti olmadığını bilenler için hiç de şaşırtıcı değildir. Pınar Selek’in şahsına ve mücadelesine yöneltilen bu iftira kampanyası, Türkiye’de demokrasi ve hukuk devleti anlayışının kurumsallaşmaktan hâlâ çok uzak olduğunu bir kez daha göstermek yanında, birbiri ile çatışma ya da rekabet içinde olan eril iktidar parçalarının, söz konusu feminist, barış aktivisti bir sosyal bilimci olunca, nasıl istişare ve ittifak kurduğunun da görünür olduğu yerdir. Daha açık bir ifade ile, Pınar’a karşı yürütülen iftira kampanyası, AKP iktidarının neoliberal, dolayısıyla da sahte ve yüzeysel demokrasi anlayışı ile, ceberrut askeri bürokratik devlet geleneğinin istişare ve işbirliği yaptığı alanın tüm çıplaklığı ile ortaya çıktığı yerdir. İşte tam da bu yerde, yıllar boyunca Türkiye’de gelişen her türlü özgürlük mücadelesini ve sözünü baskı, sindirme, hapse atma, idam etme ya da darbe yoluyla susturmaya çalışan askeri bürokratik eril iktidar ile, özgürlüğü sadece “dinsel özgürlükler” olarak anlayan, dolayısıyla da türban özgürlüğü için uğraşırken 301. maddeye dokunmayan, “faili meçhul” cinayetlerin faillerinin bulunması için çaba göstermeyen, Ogün Samast hapishanede evlenirken Hrant Dink davasında ilerleme kaydedilmesi için kılını kıpırdatmayan, kendisine konuşmaya çalışan bir vatandaşa “lan git anana” ya da günlerdir direnen Tekel işçilerine “son kararımız” budur diyerek efelenen ve Pınar’a yöneltilen “bölücü” suçlamasına dair tek kelime etmeyen eril iktidar, birbiri ile çatışan ya da rekabet eden iki farklı iktidar odağı değil, aynı eril iktidarın iki karanlık yüzüdürler. Bu karanlık yüzlerden Türkiye halkları ne zaman kurtulur bilmiyorum, bildiğim tek şey, bu karanlığın Pınar ve Pınar gibi insanların mücadeleleri sonucunda yok olacağıdır.
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process