Pınar Selek
Pınar için, adalet için



Her türlü “şiddet”le uğraşmış, şiddetin bütün biçimlerine karşı çıkmış bir anti-militarist “bombacı”lıkla ve insanların ölümüne sebep olmakla suçlanırsa kaç kere ölür? Pınar’ı kaç kere öldürdünüz bugüne kadar?..


12 yıldır bir utanç manzumesi olarak uzayıp giden ve bu memlekette bir şeylerin gerçekten değişip değişmediğinin mihenk taşı haline gelen bir dava var biliyorsunuz: Mısır Çarşısı davası… 1998’de yedi kişinin ölümüne ve çok sayıda insanın yaralanmasına neden olan patlamanın bombalama neticesinde olmadığını söyleyen onlarca emniyet ve bilirkişi raporuna, davanın diğer sanığı Abdülmecit Öztürk’ün işkence altında verdiği “Çarşıyı Pınar Selek’le birlikte bombaladık” ifadesini daha sonra reddetmesine rağmen Pınar’ın 2,5 yıl tutukluluğuna mal olan ve mahkemeden Yargıtay’a, Yargıtay’dan mahkemeye, beraatten müebbete, müebbetten beraate sürüp giden dava…  Şimdi bu dava çok kritik bir aşamada; mahkemenin beraat ettirdiği ama savcının –şaka gibi, ama sadece Pınar için- aleyhte temyize yolladığı kararı Yargıtay Pınar aleyhine bozup müebbet hapisle cezalandırılması istemiyle geri göndermişti; 9 Şubat’ta mahkeme son bir karar verecek: Ya kararında ısrar ederek beraat ya da Yargıtay’ın istemine uyup müebbet…  Yazımı yazmaya başlamadan önce Pınar  Selek’in internet sitesinde gezindim. İçler acısı mahkeme sürecini siz de okuyun mutlaka. Sitede sadece mahkeme sürecini değil, Pınar için yüzlerce aydının “tanıklık”larını bulacaksınız; arkadaşlarının, dostlarının anlattığı Pınar’ı tanıyacaksınız. Onun araştırmalarını, kitaplarını, çocuklar için yazdığı, anlattığı masalları bulacaksınız…
Pınar Selek bir sosyolog ama sadece bir sosyolog değil; o toplumun kenarında duranlar için, dışlananlar, itilenler için; kadınlar için, sokak çocukları, travestiler; “öteki” görülenler için elini taşın altına koymuş bir insan. Barış için, savaşsız bir arada yaşamak için yollar arayan ve öneren bir araştırmacı... Pınar böyle olmasaydı da, sıradan bir insan olsaydı ne fark ederdi bu dava açısından? Kuvvetle muhtemel ki, ya dava hiç olmazdı, ya da o da beraat eder –ki etti- ve beraati savcı tarafından temyiz edilmezdi, beraati onanır, dava kapanırdı. Ama, varsayalım, durum aynen böyle gelişmiş olsun, sonuçta AİHM’e gidilirdi ve delilsizlikten düşerdi, şimdi de olacağı gibi… Peki ya Pınar açısından ne fark ederdi? Yani Pınar Pınar gibi biri olmasaydı? Bakın, ırkçılıkla suçlandığında mesela, ırkçılıkla ilgili bir fikri bir derdi olmayan birinin mi yoksa tüm hayatı ırkçılıkla mücadeleyle geçmiş birinin mi canı daha çok yanar? Biraz Türkçe bilen herhangi birinin o biçimde anlamasına imkân olmayan bir yazısı nedeniyle “Türklüğe hakaret”le yargılanmıştı Hrant, hatırlayın, ve yine Yargıtay bu cezayı onamıştı. Böyle yaparak, ırkçılıkla suçlayarak bin kere öldürmüşlerdi Hrant’ı, katledilmeden önce… Peki hep her türlü “şiddet”le uğraşmış, şiddetin bütün biçimlerine karşı çıkmış bir anti-militarist “bombacı”lıkla ve insanların ölümüne sebep olmakla suçlanırsa kaç kere ölür? Pınar’ı kaç kere öldürdünüz bugüne kadar?..
Mahkemeye 2005’te verdiği bir savunmada bakın ne demiş Pınar: “Oyunun kuralıymış, öğrendim. Eğer şifreyi yüksek sesle söylemeye çalışırsan, suçlu ilan edilirsin. Üstelik suçun şifreyi yüksek sesle söylemeye çalışmak olmaz. Tam da senin karşı durduğun, mücadele ettiğin bir tutum sana mal edilir. Örneğin bir rahibeysen, fahişelik yapmakla suçlanırsın. Hayatını İslami değerlerin canlı tutulmasına adamış bir insansan, boynuna, içki ya da uyuşturucu tüccarı yaftası asılır. Ya da bir anti militarist olarak bombacılıkla suçlanırsın. Ve bu öyle kriminal bir tarzda yapılır ki sen savunmaya itilirsin. Yani bir odağın üzerine yürürken, kendinle uğraşmaya başlarsın. Suçlamalar sürekli tekrarlanır, tekrarlanır... Bunlar iddia biçiminde de verilse, çamur izini bırakır ve herkes sana baktığında bu suçlamaları hatırlar. Artık sen asla eski kimliğini sürdüremezsin. Bir düşünce suçlusu değilsindir. Barış suçlusu da ilan edilmezsin. Savaş örgütü, seni terörize eder ve yeni bir kimlikle milyonların karşısına çıkarır.
Ben de bu oyunun kurallarına takıldım. Açıkçası, yaptığım araştırma nedeniyle başıma çeşitli sıkıntılar gelebileceğini, belki bu nedenle huzurunuza çıkabileceğimi tahmin ediyor ve bunu göze alıyordum. Ama böyle korkunç, insanlık dışı bir komplonun içine düşeceğimi tahmin bile edemezdim.”

Biz de şöyle söyleyelim; gerçek bu kadar sahih, bu kadar ortadayken, aleyhte ifade vermiş olan bile beraat etmişken eğer bu dava adil sonuçlanmazsa, AİHM’e gitmek zorunda kalınırsa, Türkiye adaleti denince herkes bu davayı hatırlar ve adalet sarayları, mahkeme koridorları, eli terazili adalet kadın utançla başını önüne eğer…

Defne Asal
29 Ocak 2011

http://liberalses.com/yazar/defne-asal/pinar-icin-adalet-icin.aspx
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process