Pınar Selek
İkinci Hrant Dink davası: Pınar Selek

Hrant Dink’in ölümüyle sonuçlanan “Türklüğe hakaret” davasıyla Pınar Selek’in yargılandığı “Mısır Çarşısı patlaması” davası, birlikte, kendine has bir dava kategorisi oluşturuyor. Bunlar o kadar sembolik davalar ki, bundan sonra gelecek olanlar onların birleşik adıyla anılsalar yeridir: Hrant-Pınar davaları...

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) tarafından yürütülen “Yargıda Algı ve Zihniyet Kalıpları” başlıklı araştırma birkaç yıl önce hepimizi epeyce meşgul etmişti: Özellikle de, “devletin çıkarları mı adaletin gerekleri mi” sorusunda hâkim ve savcılarımızın çoğunluğunun verdiği “tabii ki devletin çıkarları” cevabı nedeniyle...

Araştırmadan çıkan bu sonucu, hâkim ve savcılarımızın tartışmaya ve yoruma açık durumlarda tercihlerini devletten yana kullanmaları anlamında algılarsanız, şaşırmazsınız... “Eh, bu kadarı ‘Türkiye normalleri’ çerçevesinde makuldür” dersiniz, geçersiniz...

Araştırmayı okuduğumda aklıma gelen ilk “makul” örnek, 1990’ların ortalarında mahkûmiyetle sonuçlanan kendi yargılanmam olmuştu. Dava, 1993’te Aktüel dergisinde yayımlanan bir Altan Tan söyleşisinden açılmıştı. Savcılar, Kürt meselesiyle ilgili söyleşide “terör örgütünün propagandasının yapıldığı” (Terörle Mücadele Kanunu’nun meşhur 8. maddesi) sonucuna varmışlar, hâkimler de Altan Tan’ın yanı sıra derginin yazıişleri müdürü olarak beni de mahkûm etmişlerdi. Ben, yasanın çizdiği çerçeve içinde herhangi bir “terör propagandasından”dan söz edilemeyeceğine samimiyetle inanıyordum, fakat beraat edeceğime o kadar emin değildim. Çünkü suç isnat edilen söyleşiye baktığımda, mahkûmiyetimin “akıl dışı bir zorlama” olduğunu öne sürecek bir pozisyonda da değildim. Yani açıkçası, söyleşi sütten çıkmış ak kaşık değildi ve bu metinden yargılanan biri, ancak demokratik bir ülkede beraatından emin olabilirdi (“demokratik bir ülkede o dava da açılmazdı zaten” diyenler haklı).


Ortak özellik: Akıl dışı zorlama

Sözünü ettiğim TESEV araştırması Kasım 2007’de yayımlanmıştı ve araştırmadan çıkan, “devleti çıkarları ile adaletin çıkarları çelişirse devletten yana olma” halinin “Türkiye normalleri” içinde dahi anlaşılamaz, şaşırtıcı ve isyan ettirici bir örneği daha taptaze önümüzde duruyordu: Hrant Dink davası.


Hrant Dink Agos gazetesinde sekiz bölümlük bir dizi yazı yazmış, savcı o yazıdan bir paragrafı çekip çıkarmış ve yazarının o paragrafla “Türklüğe hakaret” ettiği sonucuna varmıştı. Tam bir “akıl dışı zorlama”yla karşı karşıyaydık... Yazının bütünü okunduğunda, o paragraftan o anlamın çıkartılması, bir tarafında “2 artı 1”, öbür tarafında “3” olan bir denklemin yanlış olduğunu öne sürülmesi gibi bir şeydi. (Çünkü savcı o denklemdeki “2”yi görmemekte ısrar ediyor, denklemi “1 eşittir 3” şeklinde okuyup yanlışlığına hükmediyordu.)

Mahkeme heyetinin böyle bir iddiayı bilirkişiye göndermesi olacak şey değildi. Düşünsenize, üniversite mensubu bir heyet bilirkişiye soruyor: “2 artı 1 eşittir 3 diye bir denklem var elimde, bi inceleyin bakalım doğru mu?”

İnanın abartmıyorum, mesele bu kadar yalındı (inanmayan şu yazıların tümünü bir daha okuyabilir).

Neyse, bilirkişi, heyetin kendisine verdiği ödevi yaptı ve “buradan o anlam katiyen çıkmaz” dedi... Neticeyi biliyorsunuz: Hrant Dink bu dava üzerinden düşmanlaştırıldı ve “devlet malı” bir operasyonla katledildi.

TESEV’in araştırmasından çıkan sonucu Hrant Dink davası üzerinden yorumlarsanız, benim davamın tersine, çok şaşırırsınız. Ve o zaman anlarsınız ki, savcı ve hâkimlerimizin devletperverlikleri öyle basitçe tartışmalı durumlarda tercihlerini adalet yerine devletten yana yapmalarından ibaret değildir; bazen, her ne pahasına olursa olsun devletten yana olmaktır.


İkinci “Hrant” davası: Pınar Selek

9 şubatta İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, yukarıdan beri tartışmakta olduğumuz “devletin çıkarı mı, adalet mi” sorusu çerçevesinde anlamı çok büyük bir duruşma var. Duruşma, 9 Temmuz 1998’de meydana gelen “Mısır Çarşısı Patlaması” davasının son ayağı...


Pınar Selek patlamadan iki gün sonra, 11 Temmuz 1998’de gözaltına alındı. Hayır, aklınıza geldiği gibi Mısır Çarşısı patlamasıyla ilgili olarak değil... Pınar Selek, “savaş koşullarını ve neden bir türlü barışılamadığını anlamak ve anlatmak üzere konunun muhataplarıyla görüşme” temelinde sürdürdüğü Kürt soruşturması nedeniyle gözaltına alınmıştı. Görüştüğü kişilerin adları istendi, vermeyince ağır işkencelere maruz kaldı. Bu arada, sokak çocukları için kurduğu atölyede bulunduğu iddia edilen patlayıcı ve malzemeler, sahte tutanaklarla ona mal edilmeye çalışıldı. (Bu patlayıcı ve malzemeler o gözaltına alınmadan önce imha edilmişti.)

Selek hakkında “örgüte üye olmak ve patlayıcı madde imal etmek” suçundan dava açıldı. Ne var ki olay yeri inceleme tutanağı, bu davanın temeline konulmuş bir bomba etkisi yarattı: Tutanağa göre patlayıcılar daha önce polisin elindeydi ve ele geçirilen “belgeler” sahteydi.


Pınar Selek, bu davadan tutuklu olarak Ümraniye Cezaevi’nde yatarken, Mısır Çarşısı patlamasından yaklaşık bir buçuk ay sonra, bu patlamayla ilişkilendirildiğini öğrendi. Oysa o patlamadan iki gün sonra bambaşka suçlamalar öne sürülerek gözaltına alınmıştı ve sonraki günler boyunca kendisine patlamaya ilişkin hiçbir suçlama yöneltilmemiş, hiçbir soru sorulmamıştı.

Zaten suçlamalarda kullanılan tek “delil”, dava sürecinde kendisi de beraat eden Abdülmecit Öztürk’ün polis ifadesinde Pınar Selek’in ismini telaffuz etmesiydi. Öztürk, mahkemede, Pınar Selek’in ismini polisin yönlendirmesi ve ağır işkenceler altında ifadesine geçirdiğini söyleyecekti.

12. Ağır Ceza Mahkemesi, bu bilgiler ve deliller ışığında Pınar Selek’i beraat ettirdi. Fakat Yargıtay 9. Ceza Dairesi bu kararı bozdu. Davaya yeniden bakan mahkeme kararında direndi. Fakat bu defa da Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun itirazı geldi: Mahkemenin kararı yanlıştı, Pınar Selek ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edilmeliydi.


Türkiye’nin başını derde sokacak davalarda...

Ben, Pınar Selek davasını da tıpkı Hrant Dink davası gibi “devletin çıkarı mı adaletin çıkarı mı” sorusunun “ne pahasına olursa olsun devletin çıkarı” diye cevaplandığı; bu uğurda akıl dışı zorlamaların da göze alındığı davalar kategorisi içinde değerlendiriyorum. Pınar Selek için açılan “Tanıklıklar” platformuna yazdığım kısa metinde de bu benzerliğe işaret etmiştim zaten:


“Pınar Selek’in davasına ilişkin Yargıtay kararı, bana Hrant Dink’in ‘Türklüğe hakaret’ten mahkûm edildiği kararı hatırlatıyor. İkisi de insanda, ‘nasıl olur böyle bir şey? Yargıçlar nasıl böyle bir sonuca ulaşır?’ duygusuna yol açıyor. Hrant Dink, yazdığı bir metinden dolayı mahkûm edildi. Ona, ‘şöyle yazmışsın, bu da bu anlama gelir; o nedenle seni mahkûm ettik’ dediler. Fakat yazdıklarından, iddia edilenin tam tersi çıkıyordu, bunun için sıradan bir Türkçe duygusuna sahip olmak yeterliydi. Metin o kadar açıktı ki, ben hiçbir zaman yargıçların onu yanlış anladıklarına inanmadım. O nedenle de genç meslektaşlarıma çağrıda bulundum, ‘Lütfen sorun o üyelere, gösterin şu metni, bir daha okusunlar, birlikte okuyun ve onlara yazıdan Hrant Dink’in Türklüğe hakaret ettiğini nasıl çıkardıklarını bize izah etmelerini rica edin’ dedim. Bir meslektaşım yaptı bunu ve o kararı alan üyelerden biriyle, ismini gizlemek koşuluyla konuştu. Tahmin ettiğim gibi, vicdan azabı ve büyük bir üzüntü içindeydi o üye. ‘O kararın öyle alınması gerekiyordu’ demiş ve eklemişti: ‘İçimiz paramparça.’ Pınar Selek davasında nihai karar mahkûmiyet yönünde çıkarsa, hiç kuşkum yok, bazı yargıçların içi yine ‘paramparça’ olacak. Yargıçların kendilerine bu kötülüğü yapmamalarını diliyorum.”

Açık söyleyeyim: Ben, Hrant Dink ve Pınar Selek türü davalarda yüksek mahkemelerin yaptığı işin “yargılama” olduğuna inanmıyorum. Belki ancak “önyargılama” diyebiliriz böyle davalara.

Bitirirken, bir kuşkumu da dile getireyim: Yüksek yargı, bu türden olmayacak işlere, uluslararası çapta gürültü kopartacak davalar sözkonusu olduğu durumlarda girişiyor nedense.

Adalet Bakanlığı, Orhan Pamuk’la ilgili olarak 301’den açılmak istenen davaya izin verseydi, hiç kuşkum yok yeni bir “Hrant-Pınar” davamız daha olacaktı.


[email protected]
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process